Bangkok yazılarımızın bu ayağında sizleri yaptığımız fil safarisiyle buluşturmak istiyorum. Deve ile fili karşılaştırmak gerekirse deve üzerindeyken kendimi çok daha rahatsız hissetmiştim. Bir daha zor binerim herhalde. Mısır gezimizdeki deve üzerindeki maceralarımı merak edenler buradan lütfen :) Fil de ilk seferde çok ama çok sarsıyor ama o ritme kendinizi alıştırdığınızda her şey normale dönüyor.
İşte filin üzerindeki kardeşim ve ben. İkimiz de ne güzel gülümsüyoruz. Ama bu safarinin başlangıcı hiiiç böyle değil.
Şimdi filmi geri saralım ve fillerin üzerine binişimizle hikayeye başlayalım :) Didemcim öncelikle seni çok ama çok sevdiğimi bilmeni isterim ama olanları anlatmak zorundayım ;) Bunları okuyunca "neler olmuş olabilir aman tanrım" falan demeyin sakın. Sanki file binince tek korkan benim kardeşim mi?
Filler develer gibi çökmediklerinden üzerlerine binebilmek için bir platforma çıktık. Taşıyabilecekleri kilolara göre filleri her birimize paylaştırdılar. Mesela bizim üzerinde olduğumuz fil aslında genç bir filcikmiş:) Resimlere bakarak hep böyle yeşillikler içerisinde yol aldığımızı da düşünmeyin lütfen. Fillerimizin üzerindeki koltuklara kurulup kemerlerimizi bağladıktan sonra; ki Didem'in yapmayı unuttuğu nokta burası olmuş; engebeli ve çamurlu bir yola girdik. Henüz kendimizi filin yürüyüş ritmine alıştıramamışken tepelerden, çukurlardan, çamurlu yollardan geçmeye başladık. Bu esnada kemerini takmamış olan sevgili kardeşim,korkudan kaskatı kesilmiş, koltuğumuzun kollarına bırakmamacasına tutunmuştu. Olayın zevkini çıkaramıyordu. Neden sonra bir kemeri olduğunu fark edince apar topar el birliğiyle kemerini bağladık ve gerginlik düzeyimiz neredeyse normale döndü :)
Çamurlu yol kısmında yer yer bulunan su birikintileriyle tabii ki ıslatıldık ama zaten hava çok sıcak olduğundan ve fil üzerinde olmanın verdiği heyecanla umrumuzda bile olmadı. Yeter ki bizi üzerinden atmasındı :) Bu arada benim çok da rahat olduğum düşünülmesin. Güvendiğim tek şey filimizin hemen üstünde oturan şoför amcaydı. Fakat kendisi de filimiz gibi çok genç olduğundan devamlı inip inip resimlerimizi çekmek suretiyle bizi fille tek başımıza bırakıyordu. O kısımlarda ürperdiğim doğrudur ama kardeşim için dimdik durdum ve korkumu hiç belli etmedim (!)
Fotoğraf çekimleri falan güzeldi de iş fillerimizin beslenmelerine gelince biraz korkutucu olmadı değil. Bu tatlı şeyler boylarının yettiği hindistan cevizi ağaçlarının yapraklarını hortumlarıyla sarıp koparmak suretiyle ağızlarına götürüyorlar. Fakat koparma kısmı kimi zaman bayağı zorlayıcı olabiliyor. Öyle ki ağacı salladığına, koparabilmek için hafifçe arka ayakları üzerine kalktığına bizzat, üzerindeyken şahit oldum. Eh üzerinde oturduğumuz şey de sapasağlam bir şey değil gördüğünüz gibi.
İşte filin üzerindeki kardeşim ve ben. İkimiz de ne güzel gülümsüyoruz. Ama bu safarinin başlangıcı hiiiç böyle değil.
Şimdi filmi geri saralım ve fillerin üzerine binişimizle hikayeye başlayalım :) Didemcim öncelikle seni çok ama çok sevdiğimi bilmeni isterim ama olanları anlatmak zorundayım ;) Bunları okuyunca "neler olmuş olabilir aman tanrım" falan demeyin sakın. Sanki file binince tek korkan benim kardeşim mi?
Filler develer gibi çökmediklerinden üzerlerine binebilmek için bir platforma çıktık. Taşıyabilecekleri kilolara göre filleri her birimize paylaştırdılar. Mesela bizim üzerinde olduğumuz fil aslında genç bir filcikmiş:) Resimlere bakarak hep böyle yeşillikler içerisinde yol aldığımızı da düşünmeyin lütfen. Fillerimizin üzerindeki koltuklara kurulup kemerlerimizi bağladıktan sonra; ki Didem'in yapmayı unuttuğu nokta burası olmuş; engebeli ve çamurlu bir yola girdik. Henüz kendimizi filin yürüyüş ritmine alıştıramamışken tepelerden, çukurlardan, çamurlu yollardan geçmeye başladık. Bu esnada kemerini takmamış olan sevgili kardeşim,korkudan kaskatı kesilmiş, koltuğumuzun kollarına bırakmamacasına tutunmuştu. Olayın zevkini çıkaramıyordu. Neden sonra bir kemeri olduğunu fark edince apar topar el birliğiyle kemerini bağladık ve gerginlik düzeyimiz neredeyse normale döndü :)
Çamurlu yol kısmında yer yer bulunan su birikintileriyle tabii ki ıslatıldık ama zaten hava çok sıcak olduğundan ve fil üzerinde olmanın verdiği heyecanla umrumuzda bile olmadı. Yeter ki bizi üzerinden atmasındı :) Bu arada benim çok da rahat olduğum düşünülmesin. Güvendiğim tek şey filimizin hemen üstünde oturan şoför amcaydı. Fakat kendisi de filimiz gibi çok genç olduğundan devamlı inip inip resimlerimizi çekmek suretiyle bizi fille tek başımıza bırakıyordu. O kısımlarda ürperdiğim doğrudur ama kardeşim için dimdik durdum ve korkumu hiç belli etmedim (!)
Fotoğraf çekimleri falan güzeldi de iş fillerimizin beslenmelerine gelince biraz korkutucu olmadı değil. Bu tatlı şeyler boylarının yettiği hindistan cevizi ağaçlarının yapraklarını hortumlarıyla sarıp koparmak suretiyle ağızlarına götürüyorlar. Fakat koparma kısmı kimi zaman bayağı zorlayıcı olabiliyor. Öyle ki ağacı salladığına, koparabilmek için hafifçe arka ayakları üzerine kalktığına bizzat, üzerindeyken şahit oldum. Eh üzerinde oturduğumuz şey de sapasağlam bir şey değil gördüğünüz gibi.
İşte bizim genç şoför onların annemler olduğunu farkedip gidip gidip onların da resmini çekti.
İşte fil safarisini sağ salim tamamlayan biz. Ne kadar da mutluyuz değil mi?
Hiç binmedim ama filleri çok severim :)
YanıtlaSil:)) Binersen daha çok seversin
SilSeversem söylerim :)
Silpeki :))
Silçok keyifli görünüyor gerçekten :)
YanıtlaSilKesinlikle öyle:)
Sil