Gone Girl - Kayıp Kız

Eve döndüğünüzde büyük bir aşkla evlendiğiniz eşiniz evde olmaz ve evin bir kısmını tepetaklak olmuş bulursanız ilk yapacağınız şey ne olur? Polisi aramak mı? Nick Dunne da tam olarak öyle yapıyor ve o andan itibaren hayatı alıştığı seyrinden çıkıveriyor. Çünkü eşi Amy hiç de her birimizin aşina olduğu "normal" eş kavramına uymuyor.

Bir partide tanışan çift birbirlerine karşı büyük bir sevgi ve aşk duyarak hayatlarını birleştiriyorlar fakat hayatın getirdiği zorluklar, ilişkilerini sınayan testler sonunda sevgi de aşk da hiç olmamışçasına ortadan kayboluyor. İkisi de birbirinin ne düşündüğünü, ne hissettiğini bilmeden haftalar, aylar, yıllar geçiriyorlar. Taa ki Amy bir gün ortadan kayboluncaya kadar.
Amy'nin kaybıyla iki çiftin de sırları bir bir gün yüzüne çıkıyor. Bir süre Nick'i bir süre Amy'i hatta bir süre de Amy'nin çocukluğunu bir kitap karakterine dönüştüren anne ve babasını suçluyorsunuz. Bir çocuk ülke çapında ünlenmiş bir karakterle ne kadar başa çıkabilir ki? Her şeye rağmen başarılı olmaya çalışan ve olan Amy aslında içerisinde yılların kinini biriktirmiş diyebilirim sanırım. Çünkü izlediklerinize inanamayacaksınız.
Kocasının kendini aldattığına şahit olan bir kadından her şeyi beklerdim fakat Amy'nin performansına kimse erişebilir mi bilemedim. Gerçekten hayran kalınacak bir performans olarak niteleyebilirim. Hatta tabiri caizse dibim düştü :)) Bu çiftten ciddi manada ürktüm anlayacağınız.
Gone Girl - Kayıp Kız sevip sevmediğime gelirsek, bu konuda çok da emin olamadığım bir film oldu benim için. Büyük ihtimalle Amy'i canlandıran Rosamund Pike'tan kaynaklanıyor olabilir diye düşünüyorum çünkü kendisinin yüzünü çok ruhsuz buluyorum. Gülmesi dışında bana mimiksiz biriymiş gibi geliyor ki bu filmde de keşke başka biri oynasaymış dedim. Yine de Rosamund Pike'a rağmen Gone Girl'ü sevdim galiba. Film öylesine detaylı planlar içeriyor ki onları mutlaka izlemelisiniz. Keyifli seyirler dilerim.

Hiç yorum yok

Blogger tarafından desteklenmektedir.